Ana Sayfa  |  Forum  |  Yardım  |  Kurallar  |  Çerez Politikası  |  Giriş  |  Kayıt
Tarihonline.com Yenilenme Aşamasında
Sitemiz yenilenmiştir.  

Bu süre içerisinde Çerez politikası, Kişisel verilerin kullanılması, Site kuralları ve mesaj yazma kurallarıyla ilgili bilgileri mutlaka okumanızı öneririz. Bütün kullanıcılar Kullanım Şartları"nı okumuş ve kabul etmiş sayılırlar. 

Yeni Başlık  Cevap Yaz
NAPOLYON BONAPART’IN MISIR’I İŞGALİ           (gösterim sayısı: 13.591)
Yazan Konu içeriği

boşluk

admin
[Tarihçi]
Site Kurucusu

Kullanıcı Resmi

Kayıt Tarihi: 15.12.2009
İleti Sayısı: 351
Konum: Sivas
Durum: Forumda Değil

E-Posta Gönder
Web Adresi
Özel ileti Gönder

Konu Yazan: admin
Konu Tarihi: 20.01.2010- 21:55


NAPOLYON BONAPART’IN MISIR SEFERİ VE MISIR’IN İŞGALİ

1. Napolyon Bonapart ve Mısır’ı Fransa’ya Kazandırmak Düşüncesi

İtalya savaşlarından önce pek fazla tanınmış bir general olmayan Napolyon Bonapart, kendisine Fransa’da önem verilmemesi nedeniyle Osmanlı ordusunu düzene sokmak amacıyla İstanbul’a gitmek için Kamu Selâmeti Komitesi’ne (Selâmeti Umumiye Komitesi) başvurdu. O, bu başvurusunda “Rusya – Avusturya ittifakının güçlendiği bir dönemde Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin askerî yönden kuvvetli bir duruma getirilmesi için yardımda bulunması, kendi çıkarına olacaktır. Osmanlılarda topçuluk oldukça geri bir durumdadır. Bu nedenle Osmanlı hükümeti, Fransa’dan topçu ve istihkâm uzmanları istedi. Bugün Osmanlı hizmetinde birkaç Fransız subayı varsa da bunlar yeterli değillerdir. Bu nedenle bu hususta uzaman olan kendisinin Osmanlı ülkesine gitmek istediğini, kendisiyle birlikte yetenekli birkaç subayı da götüreceğini” bildirmiştir. Osmanlı Devleti’nin devamını, Fransa’nın çıkarları için gerekli gören Napolyon Bonapart, İtalya ve Avusturya’ya karşı kazanamadığı zaferlerden sonra bu görüşünü değiştirdi. O, şimdi “yıkılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nu savunmanın gereksiz olduğunu, Fransa’nın Mısır’ı ele geçirmesinin gerekli olduğunu “özellikle belirtmiştir. Esasında “Fransa’nın Mısır’a sahip olma” fikrini, Alman düşünürü Leibniz, Alman – Fransız anlaşmazlıklarının bertaraf edilmesi amacıyla XIV. Lui’ye sunduğu bir planda dile getirmişti. Öte yandan Fransa ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilere, Campo Formio antlaşmasından sonra şüphe unsuru girmeye başladı. Campo Formio antlaşmasıyla Yedi Ada’yı alan Fransa, Arnavutluk’taki faaliyetleri dolayısıyla Balkanlar’a ayak bastığı gibi, Osmanlı Devleti’ne komşu oluyordu. Şimdi Yedi Ada’da zayıf bir Venedik’in yerini kuvvetli bir Fransa almış oluyordu. Bu durum Osmanlı Devleti’nin hoşuna gitmedi. Bu sebeple, Campo Formio antlaşması, Osmanlı – Fransız ilişkilerinde bir dönüm noktası teşkil eder. Diğer taraftan, Napolyon Campo Formio ile, Avusturya’ya da Venedik arazisinden toprak vermişti. Avusturya bu toprakları almakla, Adriyatik Denizi’ne çıkmış olmaktaydı. Bu dahi Osmanlı Devleti’nin hoşuna gitmedi. Bu durumun da ortaya çıkmasına neden olan yine Napolyon, yani Fransa idi. Bir diğer nokta ise Yedi Ada’ya yerleşen Fransa’nın, buradan Mora ve Arnavutluk haklının bağımsızlık arzularını kışkırtmaya başlamasıydı. Fransa, buralarda kendisine bağlı bağımsız devletler kurma peşindeydi. Bütün bu gelişmeler Osmanlı – Fransız ilişkilerinde yeni bir dönüşüm orataya çıkardı. Napolyon’un Mısır’ı ele geçirmeye kalkması, bardağı taşıran son damla oldu. Bu sırada İngiltere Fransa’ya karşı mücadelesinde tek başına kalmıştı. Napolyon’un İngiltere’yi işgal etmesi beklenemezdi. Zira Fransız donanmasını teftiş ettiğinde çok yetersiz olduğunu gördü. Bundan dolayı Napolyon 1798 yılında İngiliz güçlerini Hindistan’da yok etmek amacıyla Mısır’ı işgal için Doğu Plânını yürürlüğe koydu. Napolyon’un ideallerinin Dışişleri Bakanı Talleyrand tarafından da desteklenmesi sonucu sefer hazırlıklarına başlandı. Mısır’ın alınmasıyla kısa yoldan Süveyş üzerinden Hindistan ticareti yapılacak ve Fransa aynı zamanda Yedi Yıl savaşlarıyla kaybettiği sömürge kayıplarını Mısır sayesinde telafi edecekti. Ayrıca ihtilâlden sonra Fransa’nın Osmanlı ile olan ticaret hacmi büyük ölçüde düştüğünden bunları da telafi etmek gerekiyordu. Bu ise yıkılmakta olan İmparatorluğun önemli bir merkezinin Fransa tarafından kontrolü anlamına geliyordu. Fransa bu hedefler doğrultusunda 5 Mart 1798 tarihinde İngiltere yerine Mısır’a sefer açılmasına karar vererek bunun başına da Napolyon’u tayin etti.

Savaş hazırlıklarından sonra Napolyon Bonapart, 280 parçadan kurulan bir donanma ve 38.000 kişilik bir ordu ile 19 mayıs 1798’de Fransa’dan Doğu Akdeniz istikametinde hareket etti. Yolda St. Jean şövalyelerinden Malta’yı aldı (2 Haziran) ve 2 Temmuzda İskenderiye’ye vardı. Öte yandan Fransızların askerî hazırlıklarını yakından izleyen İngiliz hükümeti amiral Nelson komutasındaki bir donanmayı derhal Akdeniz’e sevketti. Fransız donanmasını arayan Nelson, İskenderiye limanına gelip (27 Haziran 1798) burada dört gün kaldı. Bu arada amiral Nelson, İskenderiye şehri ileri gelenlerine özel haberler göndererek “Fransız donanmasının Mısır’ı ele geçirme girişiminde bulunabileceğini, bu nedenle kendilerine yardım edebileceklerini” bildirdi ise de onun bu önerisi bir İngiliz siyasal planı olabileceği nedeniyle kabul edilmedi. Böylece Mısır yöneticileri, Fransız donanmasının Mısır’a gelmekte olduğundan haberdar değillerdi, bu nedenle de hiçbir savunma önlemleri almamışlardı. Öte yandan bir süre sonra yukarı da kısaca değindiğimiz üzere, Napolyon Bonapart’ın kumandasındaki büyük Fransız donanması İskenderiye limanına gelerek demirledi (1 Temmuz 1798). Napolyon, şehrin batısındaki Merabit’e 5 bin kişilik bir kuvvet çıkartarak kaleye saldırıya geçti ve çok geçmeden de silâh ve muhafız bakımından çok zayıf olan ve bu nedenle savunma yapılamayan kaleyi kolaylıkla işgal etti. Şehirde sokak çatışmaları olurken savunucular, Napolyon’a başvurarak “görüşmelerde bulunulmasını” önerdiler. Bunun üzerine Napolyon, “Biz ülkenizi işgal, yağma ve Osmanlı Devleti’nden almak için buraya gelmedik. Bizim esas hedefimiz, sizleri Kölemen beylerinin zulmünden kurtarmak. Hiçbir görevlinin görevinden alınmayacağını, cami ve mescitlerin açık tutulacağını, kimsenin, mal ve canına zarar verilmeyeceğini” bildirmesi sonucunda İskenderiye, Fransız kuvvetine teslim edildi. Böylece İskenderiye’ye giren Napolyon daha önce Arapça olarak düzenleyip bastırdığı bir bildiriyi bütün Mısır ülkesine dağıttırdı. Dağıttırdığı söz konusu bildirisinde Mısırlılardan başlıca şunları istemektedir:

I – Fransız ordusunun güzergâhından 3 fersah uzaklıktaki bütün köylerin halkları, kendisine itaat ettiklerini, Fransız bayrağı çektiklerini bildirmek için heyetler göndereceklerdir.

II – İtaat eden bütün köy hakları, Fransız ve onun dostu Osmanlı padişahlarının bayraklarını çekecekler, itaat etmeyip savaşacak olan bütün köyler yakıp yıkılacaktır.

III – Bütün eyâlet şeyhleri, Kölemen’lere ait taşınır, taşınmaz bütün mallara el koyacaklar, hiçbir şeyin kaçırılmamasına özen göstereceklerdir.

IV – Bütün şeyh, kadı ve imamlar, bulundukları görevlerini sürdürecekler, insanlar sakince evlerinde oturacak, bütün ibadet yerlerinde, Kölemen yönetiminin yıkılması için Allah’a dua edip (Osmanlı hükümdarlarının kuvvet ve kudretini artırması ve Mısır halkının geleceğini mutlu kılması için) şükredeceklerdir.

Böylece Napolyon Bonapart, Mısır halkına dağıttırdığı bu bildiride, “Fransız ordusunun bir emperyalist değil, bir kurtarıcı olduğunu, hatta gülünç olarak, Fransız milletinin Müslüman olduğunu, bu seferden Osmanlı hükümdarının haberdar edildiğini ve özellikle onun arzusuyla bu seferi düzenlediklerini, böylece Osmanlılara isyan durumunda bulunan Kölemen beylerini bertaraf ile Mısır’da Osmanlı hâkimiyetini yeniden kurma olduğunu” ileri sürmüştür.

2. Mısır’ın İşgali Karşısında Osmanlı Devleti

Eski dost ve yeni düşman Fransa’nın işgaller programı bu sırada İstanbul hükümetince bilinmemekteydi. Bâbıâlî haklı olarak, endişedeydi. Mısır’ın işgal edilmesi başlangıçta şaşkınlık meydana getirdi. Fakat Bâbıâlî bu meseleyi yalnız çözemeyeceğini anladığından İngiltere gibi güçlü bir devletle temasa geçip savaş hazırlıklarını yapmaya başladı. Bâbıâlî Fransızların Mısır’a çıkışını 23 veya 24 Temmuz 1798’de haber aldığı zaman, Fransa’yla siyasi ilişkilerini kesmişti. Fransa’ya hemen savaş açmadı. Hazırlıklara başlandı ve ilk iş olarak şu tedbirlerin alınması kararlaştırıldı: Mısır beylerine Fransızlara karşı savunmada bulunmaları için yazı yazıldı. İmparatorluğun Akdeniz’deki bütün kıyı kasaba ve şehirlerine bir Fransız saldırısına karşı uyanık bulunmaları gereği bildirildi. Batı ocaklarına, Fransız kuvvetlerinin anavatanla bağıntılarını kesmeleri emredildi. Ve nihayetinde de İngiliz donanmasına, Türk limanlarına uğradığı takdirde iyi kabul gösterilmesi için emirler gönderildi. Bu tedbirlerin alındığı sırada amiral Nelson’un komutasında bir İngiliz donanması Fransızları aramakta idi. Nelson, 1 Ağustos 1798’de, Fransız donanmasını Ebuhır limanında saldırışa elverişli bir durumda yakaladı ve üzerine derhal saldırdı. 17 Fransız gemisinden 13’ünü batırdı veya esir aldı. Artık Napolyon Bonapart’ın donanması yok demekti. Fransız ordusunun anavatan ile bağlantısı kesilmiş, Mısır’da hapsedilmişti. Akdeniz, Fransız hâkimiyetine gireceği bir anda, İngiliz hâkimiyetine geçmiş bulunuyordu. Bu suretle Fransızlar, Atlas Denizi’nden sonra, Akdeniz’i de sırf dostluğa hainlik ve yanlış hesap yüzünden İngilizlere kaptırmış oldular. Ebuhır zaferi, Bâbıâlî’nin üzerinde de derin bir tesir yaptı. Artık Fransızların kesin yenilgisi yakın görünmeye başladığından, Fransa’ya 25 Eylül 1798’de fetva ile savaş açıldı. Fransa’ya savaş açmadan önce Bâbıâlî tek başına Fransa’ya karşı kesin zafer kazanamayacağını biliyordu. Fransızların düşmanlarıyla anlaşmak ve onların kuvvetinden yararlanmak gerekmekteydi. Siyaset piyasasında Fransa’nın düşmanı olan ve Bâbıâlî’ye antlaşma teklif eden iki devlet bulunmaktaydı. Bunlardan biri Rusya diğeri is İngiltere idi.

3. Osmanlı – İngiliz Antlaşması

Rusya ile ittifak antlaşması müzarekelerinin sürdürüldüğü sıralarda, bu ittifaka paralel olarak İstanbul’da İngiltere ile de ittifak görüşmeleri sürdürülmekteydi. Büyük sömürge imparatorluğu kurmakta olan İngiltere, Akdeniz ülkeleriyle de ilgilenmekte ve buralarda da hâkimiyet kurma planları yapmaktaydı. Esasen İngilizler, Osmanlı Devleti dolayısıyla Doğu Akdeniz’de siyasal ve ekonomik faaliyetlerini büyük ölçüde genişletmişti; böylece de büyük sömürgelerinden olan Hindistan’a giden yolların güvenliğini sağlamayı birinci amaç edinmişti. Bu planın bir sonucu olarak bu yolları elinde bulunduran Osmanlı Devleti’nin siyasal durumuyla büyük bir dikkatle ilgilenmekteydi. Özellikle Fransa’nın Dalmaçya ve Mısır’a hâkim duruma geçmesi, İngiltere’nin bu ilgisini son derecede artırmıştı. Zira Doğu Akdeniz’de hâkimiyet kuran Fransa, Hindistan yolunu âdeta kapatma konumuna gelmiş bulunuyordu. Fransa ayrıca Osmanlı Devleti’ni de nüfuzu altına alma çabası içinde olduktan başka, bu başarılarıyla da Avrupa’da gittikçe güçlenen bir kuvvetin temsilcisi olmuş bulunuyordu. İşte bütün bu hususları göz önüne alan İngiltere, Napolyon Bonapart’ın Mısır’ı işgal hazırlıkları yaptığı sıralarda Akdeniz’e bir donanma sevk ettikten başka, Fransa ile savaş halinde olan İngiltere, bu özel durumunu öne sürerek, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan anlaşmaya katılmak istedi. Nitekim, müzakereler sonunda ittifaka İngiltere de dahil edildi. Gerçekten Osmanlı – Rus ittifakının imzalanmasında büyük etken olan İngiltere, ancak beş gün sonra da Fransa’ya karşı Ruslarla ittifak antlaşması yapmış (28 Aralık 1798), bir hafta sonra da, bu kez, Osmanlı Devleti’yle ittifak imzalamıştı. Esasında, daha önce (28 Temmuz 1798), İstanbul’da Reisülküttap Atıf Bey ve İsmet Bey ile İngiliz maslahatgüzârı Spencer Smith ve bunun kardeşi İngiltere’nin Doğu Akdeniz donanması komutanı Sidney Smith arasında başlamış olan Osmanlı – İngiliz ittifak görüşmeleri, 5 Ocak 1799’da sona ermiş ve 13 maddeden oluşan aşağıdaki ittifak antlaşması imzalanmıştır:

I – Rusya’nın müttefiki olan İngiltere, bu defa Osmanlı – Rus ittifakına katılıyordu. Bu suretle üç devlet arasında bir savunma ittifakı kuruluyordu. İttifakın amacı, karada ve denizde barış ve güvenliği sağlamak olacaktı.

II – İki devlet, karşılıklı olarak ülkelerinin toprak bütünlüğüne kefil oluyorlardı ve İngiltere Mısır’ın işgalinden önceki Osmanlı sınırlarını esas kabul ediyordu.

III – Taraflar, başka devletlerle anlaşma yapabileceklerdi. Ancak, bunlarda birbirlerinin aleyhinde yükümlülüğe girmeyeceklerdi.

IV – İki devletin ülkelerine bir saldırı olduğunda, diğeri tarafından yapılacak yardımlar, aralarında varılacak anlaşmaya göre olacaktı.

V – Osmanlı Devleti, ticarî etkinliklerini ortadan kaldırmak amacıyla Akdeniz’deki bütün limanlarını Fransa’ya kapatacak; Fransızları Mısır’dan kovmak için en az 100 bin kişilik bir askerî kuvvetle deniz kuvvetlerini hazır duruma getirecek; buna karşılık İngiltere de kara ve deniz kuvvetleriyle, Fransızları Mısır’dan çıkarmak ve Osmanlı topraklarına yapılacak saldırıyı önlemek için Osmanlı Devleti’ne yardımda bulunacak (en önemli 10. madde).

Osmanlı – İngiliz antlaşmasının Osmanlı siyasetinde ve Avrupa politikasındaki önemi açıkça ortadadır. Osmanlı – İngiliz ittifakı ile İngiltere, başbakan William Pitt tarafından 1791’de ortaya atılan, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü ve varlığını koruma politikasını ilk defa olarak uygulama alanına geçirmiş olmaktaydı.Nitekim, Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki bu yakınlaşma sonucudur ki, iki devlet arasında, ticarî ilişkilerde de bir gelişme olmuş ve padişah III. Selim, 30 Ekim 1799 tarihli bir ferman ile, İngiliz ticaret gemilerine Karadeniz’de dolaşma ve ticaret yapma yetki ve izni vermiştir. Böyle bir izin ilk defa olarak İngiltere’ye verilmekteydi. Cebelüttarık’tan sonra Malta’yı alan ve Hindistan’ın emniyeti için Mısır’la yakından alâkadar olan İngiltere’nin, Osmanlı sularında, Fransız ticaretini mahvederek onun yerine geçmek istemesi, Osmanlı topraklarının tamlığı yolundaki politikasının ifadesidir. İngiltere, bu antlaşmadan sonra, Osmanlıların devletlerarası ilişkilerinde üstün rol oynayacak bir muvazene unsuru olacaktır. Çoğunluk itibariyle Rusya ile yapılan antlaşma maddelerini kapsayan bu ittifak antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti, Mısır’ı kurtarmak ve dolayısıyla Fransız tehlikesini bertaraf etmek amacıyla, özellikle büyük deniz gücüne sahip olan İngiltere’nin de –Rusya’dan sonra – yardım ve desteğini sağlamış oluyordu. Buna karşılık İngiltere’de Akdeniz’de siyasî, ticarî ve ekonomik yönlerden Fransızların yerini alacak bir konuma sahip olmak için Osmanlı Devleti üzerinde nüfuz kazanmış, ayrıca Hindistan yolu üzerinde bulunan Mısır’a müdahale hakkını da kazanmış oluyordu. Türk – Rus ve Türk – İngiliz ittifak antlaşmalarını takiben, Bâbıâlî, benzer şartlarda İstanbul’da 21 Ocak 1799’da İki Sicilya (Napoli) Krallığı ile savunma ittifakı antlaşmasını imzaladı. Böylece Osmanlı Devleti de Fransızların Mısır’a saldırmaları üzerine Fransa’ya karşı oluşturulan ikinci koalisyon savaşlarına katılmış oldu.

4. Müttefiklerin Fransa ile Savaşı

Tarihinde ilk defa Osmanlı Devleti kendi topraklarını işgal eden ülkeye karşı diğer Avrupalı devletlerle işbirliğine girerek ittifak yapıyordu. Gerçi Avrupalı bir güç olan Prusya ile 1790 yılında ittifak antlaşması yapılmıştı, fakat bu esnada Osmanlı Devleti, Rusya ve Avusturya ile zaten savaş halinde bulunuyordu. Osmanlı – Prusya ittifakının Avrupalı bir yabancı güç ile yapılan ilk antlaşma olması Osmanlı siyasî ahlakında bazı tabuların yıkılması bakımından çok önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Müttefikler, Fransa ile Adriyatik ve Doğu Akdeniz’de karada ve denizde fiilen savaşa başladılar yürürlükteki antlaşmalara göre müttefikler, Fransa’ya karşı birlikte savaşa girişeceklerse de savaşın büyük yükü Osmanlı Devleti’nde idi. Esasen antlaşma maddeleri uyarınca Rus donanması Adriyatik Denizi’ndeki Fransızların işgalinde bulunan adaları alacak, İngilizler ise Fransız kuvvetlerinin ülkeleriyle ilişkilerini kesecek idi. İki Sicilya Krallığına ise hiçbir görev verilmedikten başka kendisine yardım edilecektir. Osmanlı Devleti, Napolyon Bonapart’ı kara harekâtıyla Mısır’dan çıkaracaktı. Kararlaştırılan planlar uyarınca müttefikler, Fransa’yı Adriyatik’ten çıkarmak amacıyla burada ilk cepheyi açtılar. Daha önce de kısaca değinildiği üzere Rus donanması, Osmanlı Devleti’nin izniyle Boğazlardan geçerek Osmanlı donanmasıyla birlikte Adriyatik Denizi’ne sevk edilmişlerdi (9 Eylül 1798). Derhal harekâta başlayan Osmanlı ve Rus donanmaları Fransız işgalindeki Yedi Ada (Korfu, Paksos, Aya, Mavro, Kefalonya, İthaki, Zanta ve Çuka’yı) ve kıyı kesimini Fransızlardan aldı. Böylece Fransa, Balkanlardan uzaklaştırılmış oldu.

Öte yandan İngiltere ile yapılan ittifak antlaşma hükümlerine göre, Akdeniz’de bulunan İngiliz donanmalarından ve filolarından büyük ölçüde istifade edilerek Fransızlara ağır darbeler vurulmaktaydı. Aynı zamanda, Napolyon Bonapart’ın Fransa ile olan ikmal ve haberleşme yolları geniş ölçüde kesilmişti. Nitekim 20 Mart – 20 Mayıs 1799 tarihleri arasında Akka’da uğradığı hezimetle, Ahmed Cezzar Paşa ile yeni kurulan Nizâm-ı Cedid ordusu kadar, İngiliz donanmasının denizden Fransızları topa tutmasının da payı vardı. Bu olaylar devam ederken Sadrazam Yusuf Ziya Paşa komutasında bir ordu da hazırlanmaktaydı. Bu ordunun İstanbul’dan hareket etmesiyle Napolyon Bonapart’ın Kahire’ye geri çekilmesi üzerine Temmuz 1799’un ortalarına doğru Ebuhır’a İngiliz ve Türk donanmalarıyla Köse Mustafa Paşa komutasındaki 13.000 kişilik bir Osmanlı ordusu feci bir şekilde yenilerek Köse Mustafa Paşa da esir düşmüştü. Bir süre sonra da Ebuhır Kalesini ele geçirildi. Bu başarı üzerine Napolyon, bir süre daha Mısır’da kalmaya sağlamış oldu. Fakat o, sonbahar geldiği sıralarda artık Mısır’da tutunamayacağını anlamış, bu arada Avusturya’nın Fransız kuvvetlerini yenilgiye uğrattığını haber almıştı. İşte bu nedenlerle Napolyon Bonapart, ordusunun komutasını general Kléber’e teslim ettikten sonra beraberinde birkaç general olduğu halde, gizlice Mısır’dan ayrılıp Fransa’ya döndü (22 Ağustos 1799). Öte yandan sadrazam Yusuf Ziya Paşa komutasındaki 60.000 kişilik bir Osmanlı ordusu, el – Arîş’e ulaşmış ve Mısır’a saldırıya hazır duruma getirilmişti. Artık Mısır’da kalmanın hiçbir önem ve imkânının kalmamış olduğuna inanan Kléber’in “Mısır’dan ayrılacağı” önerisinde bulunulması üzerine Osmanlı, İngiliz ve Fransız delegeleri arasında “Mısır’ın boşaltılması” görüşmelerinin yapılması kararlaştırıldı; çok geçmeden de Osmanlı temsilciler olarak sadrazam Yusuf Ziya Paşa, defterdar Mustafa Reşit Efendi ve Reisülküttap Mustafa Reşit Efendi, İngiliz temsilcisi Akdeniz donanması komutanı Sidney Smith, Fransız delegeleri olarak da general Desaaix ile Poussielgue, İngiliz donanmasının komutan gemisinde toplanarak müzakerelere başladılar (22 Aralık 1799). Osmanlı hükümetinin her şeyden önce Mısır’ın boşaltılmasını istemesinin yanında sadrazam, İngiltere ile yürürlükte olan antlaşma uyarınca İngiliz temsilcisi Sidney Smith’i Osmanlı hükümeti adına ilk görüşmelere yürütmeye yetkili yapmıştır. İngiliz delegesi görüşmelerde, Yusuf Ziya Paşa’nın da görüşünü aldıktan sonra “Fransızların Mısır’dan çekilmesini, bütün ağırlıklarıyla birlikte Fransa’ya dönmelerine yardımcı olunmasını, Mısır’ın Osmanlı Devleti’ne tesilim edilmesini, bunlardan sonra da barış antlaşmasının yapılmasını” önermiştir; bu arada da ateşkes kararlaştırılmış, fakat bu Osmanlı ordu komutanlığına geç bildirilmiş, bu nedenle sadrazam kuşatmakta olduğu Arîş kentini bir saldırıyla geri almıştı. Buna rağmen Fransız temsilcisi Kléber, müzakerelerin sürdürülmesine engel olmamış, Osmanlı ve Fransız temsilcileri, el – Arîş’te bir araya gelerek önceki toplantıda belirlenen esaslar doğrultusunda görüşmeler devam etmişlerdir. Görüşmelerin tamamlanmasından sonra omsalı Devleti’yle Fransa arasında el – Arîş Sözleşmesi kabul edilip onaylanarak (24 Ocak 1800) yürürlüğe konulmuştur (31 Ocak 1800)15.

Sidney Smith’in tespit ettiği esaslar doğrultusunda yapılan el – Arîş Sözleşmesi, İngiliz hükümeti tarafından kabul görmemiş, İngiliz hükümeti el – Arîş Sözleşmesi’ni tanımadığını Sidney Smith’e bildirmiş olup, Fransızların esir olarak İngiltere’ye gönderilmesini de emretmiştir. İngiltere’nin bu sözleşmeyi reddetmesindeki amaçlardan birisi III. Selim’in kendi ülkesinin meselesi olan Mısır’ı çözüme ulaştırmasıyla birlikte Avrupa’daki genel barış görüşmelerinde kendi müttefikleriyle birlikte hareket etmek istemesiydi. el – Arîş Sözleşmesi’nin 3. maddesine göre şubat ortalarından itibaren Fransızlar Mısır’ın bazı şehirlerini tahliye ederek İskenderiye, Reşt, Ebuhır’ı Türklere vermişlerdi. 16 Mart 1800 tarihi itibariyle Kahire’yi de teslim etmeyi vaat ettikleri halde, Köse Mustafa Paşa’nın Çarşamba gününü uğursuz gün olarak addetmesinden dolayı, teslim işi birkaç gün sonraya ertelenmişti. Kléber son gelişmeler karşısında Kahire’yi teslimden vazgeçerek savaşa hazırlandığı sırada Napolyon’un iktidara geldiği haberini almıştı. Şimdi şansın kendi tarafına döndüğünü düşünerek 20 Mart’ta Kalyop’ta bulunan Türk ordusuna baskın düzenleyerek kendinden sayı bakımından kuvvetli bir orduyu yendi. Arkasından Kahire kuşatmasını yardıktan sonra Mısır’da tahliye ettikleri bütün şehirleri almaya başlamıştı. Sadrazam Yusuf Ziya Paşa perişan bir halde Gazze’ye oradan da Yafa’ya çekilerek yeni bir ordu hazırlanmaya başladı. Mısır’daki Fransızların durumu kendi lehlerine kısa süre içerisinde çevirmesi gerçekten de Sidney Smith’in izlediği politikanın yaptığı sözleşmenin ne kadar doğru olduğunu göstermiştir. Gerçekten de son olaylar karşısında İngiliz hükümeti bu defa el – Arîş Sözleşmesi şartlarına uygun olarak Mısır’ın tahliyesini benimsemeye başlamıştı. Ziya, Kléber’in ordusunun 20.000 kişi civarına düşmesine rağmen maneviyatı yükselmişti. Kléber, Napolyon’un iktidarda bulunmasından aldığı güçle, Mısır’ı terk etmeyi düşünmediği gibi her türlü uzlaşma tekliflerini de kabullenmemekteydi. Aynı zamanda 1800 Haziran’ı başlarında Kléber, Kaptan-ı derya Küçük Hüseyin Paşa’nın komutasındaki Osmanlı donanmasının İskenderiye önlerine geldiğini duyduğunda rahmineye’ye gelerek savaş hazırlıklarına başladı. Tam bu sırada Kléber İngiliz hükümetinin el – Arîş Sözleşmesi’ni tasvip ettiği haberini almıştı. Hüseyin Paşa’nın donanmayla İskenderiye’ye gelmesi ile İngilizlerin bu yeni tavrı karşısında, Kléber durumunu tekrar gözden geçirmeyi düşündüğü bir sırada, 14 Haziran 1800’de, bir Türk tarafından öldürüldü. Kléber’in yerine geçen general Ménou ile yapılan görüşmelerde de el – Arîş Sözleşmesi doğrultusunda Mısır’ın tahliyesi istenmiştir. Fakat Ménou bunu reddederek bir yıl daha savaşmış, sonuçta teslim olmayı kabul etmiştir. Nihayet 27 Haziran Kahire ve 30 Ağustos 1801’de İskenderiye’de el – Arîş Sözleşmeleri şartları esas alınarak yeni bir teslim sözleşmesi yapılmış ve Fransızlar Mısır’dan tahliye edilmeye başlanmıştır.

5. Mısır Seferi’nin Sonuçları

Mısır seferi, Avrupa’nın genel siyasetinde olduğu gibi bu sefer giren devletlerin siyasetlerinde de önemli tesirler yaptı. Napolyon Bonapart ordusunun Mısır topraklarına ayak basmasıyla, Avrupa’yı ilgilendiren büyük meseleler arasına Akdeniz meselesi de girmiş oldu. Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve İngiltere’nin Fransa’yı Mısır ile Doğu Akdeniz’den uzaklaştırmak amacıyla yaptıkları savaşlar, Avrupa siyasetinin ağırlık noktasını üç yıl için Akdeniz’e kaydırmış oldu. Fransa, seferden umduklarını sağlayamadı. Ne Mısır’ı Fransa’ya kazandırabildi, ne de, seferin öncesinde ilân ettiği gibi, İngiltere’yi Hindistan’dan uzaklaştırmaya ve ya onu sömürge yolları üzerinde ezmekte başarılı olabildi. Bununla birlikte Napolyon Bonapart ordusu ile Mısır’a gitmiş olan Fransız bilginleri, Mısır’ın tarih zenginliğini değerlendirmek için faydalı çalışmalar yaparak bilim âlemine geçmiş yüzyılların bazı ufuklarını açmakta başarılı oldular.

Mısır seferi, Fransa’dan çok İngiltere’ye yaradı. İngilizler Doğu imparatorlukları üzerine çöken Napolyon Bonapart tehlikesini ortadan kaldırdılar. Bu sefer sırasında Malta’ya yerleşmekle Cebelüttatık’tan sonra Akdeniz’in strateji bakımından, en önemli bir yerine sahip oldular. Fransız donanmasını Ebuhır’da yakmakla da Akdeniz’de bir dereceye kadar üstünlük sağladılar. Fransızlarla, yeniden mücadelelere başlayan ve dolayısıyla sıkışık duruma düşen İngilizler, İstanbul’da Osmanlı hükümetiyle bir antlaşma imzaladıktan (9 Ocak 1803) sonra ancak İskenderiye’den kuvvetlerini çekmişlerdir. Fakat buna rağmen İngilizlerin Mısır’a yerleşmeyi planladıkları anlaşılıyordu; hatta bu hususta Osmanlı hükümetine birtakım bilgiler de ulaşmıştı. Bu durumda Osmanlı hükümeti, ciddi biçimde endişelenmeye başlamış, ancak daha önce iki devlet arasında oluşturulan dostluğu, Osmanlı memleketlerinin bir kısmını ele geçirmek isteyen İngiltere bozmuştur.

Mısır seferinin en önemli sonucu Osmanlı – Fransız ilişkilerinin kopması ve III. Selim’in 1798 sonunda Rusya ve 1799 başlarında İngiltere yani Fransa’nın düşmanları ile ittifak antlaşması yapmasıdır.

1 Yaşar Yücel – Sevim Ali, Türkiye Tarihi, T.T.K., Ankara 1992. s. 130.

2 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789 – 1914, İstanbul 1997, s. 83

3 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “ II. Selim ve II. Mahmud Dönemi Osmanlı Dış Politikası ”, Genel Türk Tarihi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. c. 7, s.164.

4 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, T.T.K., Ankara 1988, C. V, s.27.

5 Yücel – Sevim, a.g.e, s. 131-132.

6 Yalçınkaya, a.g.m, s. 164.

7 Karal, a.g.e, s. 28-30

8 Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, Ankara 1992, s. 3.

9 Yücel – Sevim, a.g.e, s. 138-139.

10 Armaoğlu, a.g.e, s. 85-86.

11 Karal, a.g.e, s.36.

12 Yalçınkaya, a.g.m, s.165.

13 Yiğitbaşı, a.g.e, s.17.

14 Yalçınkaya, a.g.m, s. 165.

15 Yücel – Sevim, a.g.e, s. 143-144.

16 Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye’nin Doğusu II, s. 364-365

17 Yalçınkaya, a.g.m, s. 166-167.

18 Yücel – Sevim, a.g.e, s. 148.

Büyük adamlar tarihi, tarih de büyük adamların yaptıklarını süslemiştir.   La Bruyere
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Mısır'da Yeni Piramitler Uydudan Keşfedildi tavarih 0 2720 25.05.2011- 17:53
Etiketler   NAPOLYON,   BONAPART’IN,   MISIR’I,   İŞGALİ
Tarih Dersi, Tarih Öğretmenleri, Tarih Sitesi, Tarih Portalı, Tarih Forum
Portal Forum Mobil RSS