Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 Tarihonline.com (Online Tarih Portal - Forum Sitesi)  »
 Kültür-Sanat ve Edebiyat Konuları

Münazara yarışmalarında bu konu çok karşımıza çıkar. Sizce "Çok Okuyan mı Bilir, Çok Gezen mi?" . Gelin bu konu altında tartışalım.

emreaksakal  |  Çok Okuyan mı Bilir, Çok Gezen mi?
Cevap: 1
19.04.2014- 15:16

Okul münazaralarında çokca sorulan ve öğrencilerin tartışması için verilen bir konudur. Gezenden kasıt boş boş gezen anlamında değildir bir çok öğrenci bu noktada yanlış anlamaktadır soruyu. Burdaki "gezen" gelimesi görerek, gezerek tecrübe eden anlamında kullanılmıştırçok gezen mi bilir çok okuyan mı
Tabiki sorunun cevabı görecelidir. Ama bu soruya cevap verilirken göz önünde bulundurulması gereken noktalardan biri; Dünyanın bir ucundaki bir kültürü ya da o kültüre ait bir bilgiyi ansiklopediden ya da internetten okuyarak öğrenebiliriz. Dünyadaki herşeyi gezerek öğrenmeye kalksak buna ömrümüz yetmezdi.
Bu soruyu cevaplarken dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli konu ise;
Piri Reis, Avrupa ve Afrikanın batı kıyılarının haritasını çizmiştir. Tüm bu haritayı gezerek, görerek, keşfederek oluşturmuştur. Siz şimdi bir ansiklopediyi açıp Avrupanın batı kıyısında neler var öğrenebilirsiniz.
Soru şu; Oraları gezen gören Piri Reis mi sizden çok bilir, yoksa onun yazdığı haritadan okuyan siz mi?

“Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?” ikilemi, birçok kişi için, “tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan?” sorusuna benzer bir açmazdır sanırım. Okul yıllarında üzerine kompozisyon yazan ya da münazaraya katılan herkes için de, anılarla dolu bir cümle olduğu kesin.

Eğer bir seyahat firması reklamı yapıyorsanız, ya da internette bir gezi blogunuz varsa, şüphesiz altını çize çize üzerine oynayacağınız şey, gezmek eylemi olacaktır. Ama bir kitap satış sitesiyse internette ziyaret ettiğiniz, ya da bir yazarsanız, okumak eylemi üzerine güzellemeler yapma durumundasınız demektir.

Aslında her iki fikrin savunucuları için de, yeterli örnek üretmek mümkün. En basitinden, gezmenin en iyi öğrenme yöntemi olduğunu savunanların “ne kadar okursan oku, çok güzel tasvir edilmiş bir roman bile size çam ormanının kokusunu öğretemez” gibi bir cümlesi, ya da okumanın en iyi öğrenme yöntemi olduğunu savunanların “gezerek integrali öğrenmek imkânsız ama” şeklindeki bir örneği, kafa karışıklığı yaratmak için yeterli argümanlar olabilecektir.

“Çok gezen mi, çok okuyan mı?” sorusu, bir gezi yazarı için de ilginç bir paradoks oluşturacaktır hiç şüphesiz. Düşünsenize. Siz gezerek öğreniyorsunuz ama yazdıklarınızı okuyanlar da öğreniyor sizin öğrendiklerinizi. Örneğin Evliya Çelebi için “gezip öğrenmiş” demek mümkün. Ama aynı cümleyi farklı şekilde Seyahatname’yi okuyanlar için “okuyup öğrenmiş” şeklinde söylemek de mümkün değil mi?

Kavramları biraz didiklediğimizde, aslında, “gezen”den kastın “deneyimlemek”, “okuyan”dan kastın da “araştırmak” olduğunu düşünmek için dahi olmaya gerek yok. Bu anlamda, gezenin deneyimleyerek elde ettikleri de, okuyanın bilgi birikimi de yabana atılamayacak kazanımlar olarak değerlendirilmelidir hiç şüphesiz.

Konuya daha en baştan taraf olmayıp, soğukkanlı ve analitik bir yaklaşımla göz atmaya çalıştığımızda, soru cümlesinden uzaklaşarak, gezenin de okuyanın da bildiğini söylemek, hatta “hem gezen hem okuyan daha da iyi olur” demek daha akla yakın görünüyor.

Öyle ya. Bir turistik seyahati düşündüğümüzde örneğin, en ideal bilgilenme, hem gezmek hem de gezilen yer hakkındaki yayınları okumakla olacaktır. Yani belki de en ideal yanıt, “hem gezen hem okuyan” olacaktır.

Oysa atlanmaması gereken nokta, gezmek ya da okumak eylemiyle elde edilecek “şey”dir aslında. Yani “bilmek”. Asıl amaç budur: Bilmek.

Söz konusu olan “bilmek” eylemiyse eğer, doğru yanıt, “hem gezen hem okuyan” değil, “ne gezen ne okuyan.. farkında olan” olacaktır.

Çünkü “bilmek” eyleminin ya da gerçek anlamda “bilgi”nin en önemli ayağı, “farkındalık”tır. Farkındalıktan uzak bir bilgi sahipliği malumatfuruş olmaktan öteye gidemez.

Bilgi çağı olarak adlandırılıp, “bilgiyi elinde tutanın gücü elinde tuttuğu” üzerinde durulan yaşadığımız bu dönemde, bilgiyle malumat arasındaki farkı yaratan en önemli etkendir farkındalık.

Eldeki verileri doğru bir şekilde tanımlayıp gündelik hayata geçiremez ve bu veriler aracılığıyla olaylar arasındaki diyalektik bağı kuramazsak eğer, gezer de göremez, okur da anlamaz bir hale geliriz. O zaman da ne gezmenin ne okumanın hiçbir anlamı kalmaz.

Farkındalık, keşfetmektir. Farkındalık, aydınlanma, gözün ve algının açılmasıdır. Farkındalık en nihayetinde, olay ve olguların farkına varmaktır.

Farkındalık, hayatta bize sunulan onca kirlenmiş malumattan sıyrılıp, bilgiye ulaşmanın olmazsa olmazıdır. İşte o zaman, ne kandırılır, ne soyulur ne de aldatılırız.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]